Panik Atak Öldürür mü?
- Uzman Psikolog Ceren TATAR
- 20 Ara 2022
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Haz

“Aniden gelen ölüm korkusu.” Kalbin sıkışır, nefesin daralır, gözlerin karanlık bir tünele girer gibi olur. Ve bir düşünce belirir: Şimdi öleceğim.
Oysa tüm tetkiklerin normaldir. Kalbin sağlıklıdır. Ama bedenin, sanki ölümle burun buruna gelmiş gibi tepki verir.
İşte bu his, panik atağın en çarpıcı ve sarsıcı belirtilerinden biridir. Ama aslında daha derin bir anlamı da vardır. Psikanalitik olarak bu “ölüm korkusu”, çoğu zaman gerçek bir ölümden çok; terk edilme, kontrol kaybı, içsel çöküş gibi bilinçdışı deneyimlerin sembolüdür.
Bu yazıda, “panik atak mı yoksa ölüm korkusu mu yaşıyorum?” sorusunu tüm boyutlarıyla ele alacağız.
Aniden Gelen Ölüm Korkusu Neden Olur
Ölüm korkusu, genellikle sadece ölümle ilgili değildir.
Bir sabah kalktığınızda ya da kalabalık bir ortamdayken içinizi saran o boğucu his… Sanki az sonra bir felaket olacakmış gibi. Kalbiniz sıkışır, nefes alamazsınız. O an içinizin derinlerinden yükselen bir ses vardır: “Öleceğim.” Ama tıbbi testler, tetkikler, doktorlar hep aynı şeyi söyler: “Fiziksel olarak her şey yolunda.”
İşte tam bu noktada “aniden gelen ölüm korkusu”, çoğu zaman bir panik atağın başlangıcıdır. Beden, bilinçdışı bir tehdit algısıyla savaş ya da kaç tepkisini devreye sokar. Kalp hızlı atar, nefes daralır, zihne ölümle ilgili imgeler hücum eder. Oysa dışarıdan bakan biri için ortada görünür bir tehlike yoktur.
Psikanalitik olarak bakıldığında bu korku, gerçek bir ölüm tehdidinden çok, kişinin iç dünyasındaki kontrol kaybı, ayrılık, terk edilme ya da hiçlik hissiyle ilişkilidir. Kimi zaman bastırılan öfke, kimi zaman çocuklukta yaşanmış güçsüzlük anıları, bedensel belirtiler üzerinden “ölüyorum” duygusunu sahneye çıkarır. Bu nedenle aniden gelen ölüm korkusu, sadece fiziksel değil; içsel bir çatışmanın dışavurumudur.
Panik Atakta Ölüm Korkusu Olur Mu
Evet, panik atakta ölüm korkusu en sık görülen duygudur.
Panik bozukluğu olan kişiler atak sırasında çoğu zaman “şimdi öleceğim”, “kalbim duracak”, “çıldıracağım” gibi düşüncelere kapılır. Oysa bu düşünceler gerçek bir fiziksel tehlikeden değil; kişinin ruhsal sisteminin alarm vermesinden kaynaklanır.
Beyin, bedensel uyarıları tehdit olarak algılar; tehdit algısı ise “ölüm” imgelerini beraberinde getirir. Ama bu, gerçekten ölünüyor olduğu anlamına gelmez.
Psikanalitik terapide, bu hissin altında çoğu zaman bilinç dışında yer alan güçsüzlük, ayrılma korkusu, yaşamla kurulan bağı koparma arzusu ya da kendine dönük bir öfkenin varlığı bulunur.
Ölecekmiş Gibi Hissetmek Neden Olur
“Bir şey olacak. Bu kez gerçekten olacak. Dayanamayacağım.”
Bu cümleleri birçok panik atak hastası, tam da atağın ortasında söyler.
Oysa “ölecekmiş gibi hissetmek”, ruhsal sistemin panik haline verdiği bir tepkidir. Bu his, yalnızca fizyolojik bir alarm değil; kişinin içsel varoluşuyla, anlam arayışıyla ve yaşamla kurduğu bağla doğrudan ilgilidir.
Psikanalitik olarak bu duygu, bazen annenin zihinsel yokluğu, bazen kişinin sınırlarının ihlal edildiği deneyimler ya da çok erken yaşta tanıştığı kayıplarla ilişkilidir. Beden bu bilinçdışı travmatik kodları “ölüm” duygusuyla temsil eder. Bu yüzden hissettiğiniz şey gerçek bir ölüm değil; içsel bir çözülmenin sembolik yansımasıdır.

Vesvese mi Ölüm Korkusu mu? Anksiyete mi Panik Atak mı?
Ölümle ilgili düşünceler zihne takılıp kalıyorsa, kişi bu düşünceleri kovmaya çalışıyor ama başaramıyorsa, akla “vesvese” kavramı gelir.
Ancak vesvese, çoğunlukla hafif düzeyli bir zihinsel uğraş olarak kalırken, panik atakta bu düşünceler bedene de sirayet eder. Korku artık sadece zihinde değil, boğazda, göğüste, kolların uyuşukluğunda da hissedilir.
Anksiyete, daha yaygın bir kaygı hali iken; panik atak, ani ve yoğun gelen bir kriz gibidir. Her an kontrolü kaybetme, kendine ya da çevresine zarar verme, bayılma, delirmenin eşiğine gelme gibi düşüncelerle birlikte gelir.
Psikanalitik terapide bu ayrımlar, sadece semptom düzeyinde değil, kişinin içsel çatışmalarının şekline göre de anlaşılır.
Ölümle ilgili düşünceler zihne takılıp kalıyorsa, kişi bu düşünceleri kovmaya çalışıyor ama başaramıyorsa, akla “vesvese” kavramı gelir.
Ancak vesvese, çoğunlukla hafif düzeyli bir zihinsel uğraş olarak kalırken, panik atakta bu düşünceler bedene de sirayet eder. Korku artık sadece zihinde değil, boğazda, göğüste, kolların uyuşukluğunda da hissedilir.
Anksiyete, daha yaygın bir kaygı hali iken; panik atak, ani ve yoğun gelen bir kriz gibidir. Her an kontrolü kaybetme, kendine ya da çevresine zarar verme, bayılma, delirmenin eşiğine gelme gibi düşüncelerle birlikte gelir.
Psikanalitik terapide bu ayrımlar, sadece semptom düzeyinde değil, kişinin içsel çatışmalarının şekline göre de anlaşılır.
Panik Atak Ölüm Korkusu Nasıl Geçer?
Bu korku yalnızca bir nefes egzersiziyle geçmez. Belki o anı hafifletebilir ama tekrarlar durmaz. Çünkü bu korkunun kökü daha derindedir.
Ölüm korkusu, aslında kişinin içsel düzeninin “yaşamla bağının” sarsıldığını işaret eder. Ruhsal yapının bilinçdışı düzlemde kendini tehdit altında hissettiği, yalnız bırakıldığı ya da değersiz hissettiği durumlarda bu korku görünür hale gelir.
Psikanalitik psikoterapi, sadece semptomları değil, bu semptomların ardındaki içsel yapıyı anlama ve dönüştürme alanıdır. Korkunun sembolik anlamı çözüldükçe, semptom kendiliğinden söner.
Panik Atak Öldürür mü?
Hayır, panik atak öldürmez.
Ancak panik atak geçiren biri için bu his, çok gerçekçidir. Kalp krizi geçirdiğini sanır, bayılacakmış gibi olur, acile gitmek ister.
Bu durumun fiziksel değil, psikolojik bir süreç olduğu anlaşılana kadar kişi kendi bedenine güvenemez.
Bilinçdışı düzlemde, bu “ölüm” duygusu çoğu zaman hayattan uzaklaşma arzusu, dayanılmaz bir yalnızlık, değersizlik ya da yok sayılma hissiyle bağlantılıdır. Bu anlamıyla panik atak, görünür olmayan acıların beden diliyle haykırılmasıdır.
Sürekli Ölüm Korkusu Nasıl Yenilir?
Eğer bu korku artık hayatınızın odağı haline geldiyse, yani sadece atak sırasında değil her an “bir şey olacak” diye yaşıyorsanız; burada daha derin bir ruhsal yapıdan söz edebiliriz.
Bazı insanlar için bu korku, yaşamla kurulan ilişkinin bozulduğuna dair bir sinyal gibidir.
Günlük işlevleri engelleyen, sürekli tetikte kalmayı gerektiren, sevdiklerinden uzaklaştıran bu korkuların kökeni bazen yasını tutamadığınız bir kayıp, bazen anne-baba figürleriyle yaşanmış dengesiz bir bağ olabilir.
Bu korkular, üzerine konuşulmadıkça güçlenir. Ölüm korkusu kalıcı olarak Psikanalitik terapide görünür hale geldikçe çözülür.
Sonuç: Panik Atak mı Ölüm Korkusu mu? Fark Etmek, Adlandırmak, Anlamak
Psikolojik acılar çoğu zaman dile gelemediğinde beden konuşur.
Ölüm korkusuyla kendini gösteren panik atak, aslında görünmeyen ruhsal yaraların çağrısıdır.
Eğer bu yazıya kadar geldiyseniz, yaşadığınız şeyin sadece “bedensel bir kriz” olmadığını sezmişsinizdir. Bu, çok kıymetli bir başlangıç.
Psikanalitik terapi, bu başlangıcı derinleştirerek iç dünyanızı tanımanıza yardımcı olur.
Sadece semptomları değil, nedenlerini anlamaya yönelik bu yaklaşım sayesinde panik atakların da, ölüm korkusunun da etkisi zamanla söner.
Unutmayın: Panik atak öldürmez ama yaşanmamış duygularla yüzleşme cesareti gerektirir. Ve bu cesaret, destekle başlar.
…bu yazı size tanıdık geldiyse ve benzer duygular içindeyseniz, yalnız olmadığınızı bilin.
Comentarios